Psikiyatri nedir?
Ülkemizin her yerinde “deli” damgasının yarattığı engellemelerin önüne geçmek, biz psikiyatristler (psikiyatri hekimi), psikologlar, sosyal çalışmacılar ve ruh sağlığı hemşireleri gibi ruh sağlığı çalışanlarının başlıca yükümlülükleri arasındadır.
Psikiyatrik hastalıklar beynin duygu, düşünce ve davranışlarla ilgili işlevlerinin bozulmasıyla kendini gösterir. Örneğin, beyin urlarına bağlı ruhsal hastalıklarda bedensel değişiklikler öndeyken, olağan dışı olaylara tepki olarak ortaya çıkan ruhsal travmalarda ise dış etkenler öndedir. Psikiyatri bu hastalıkların tanı ve tedavileriyle uğraşan bir tıp dalıdır.
Ruh-zihin gibi kavramların bedenin işlevlerinden ayrı olduğu düşüncesi yaygındır. Bizler, “ruh” kavramını beynin duygu, düşünce gibi işlevleri olarak tanımlarız. Bu nedenle ruhsal “hastalıklar” aslında ruhsal işlev “bozuklukları” şeklinde tanımlanırlar.
Psikiyatrik (ruhsal) bozuklukların tedavisinde birbirinden farklı yöntemler uygulanır. Doğrudan bedene uygulanan yöntemlerin (ilaç, elektroşok tedavisi vb.) yanı sıra, insanın duygusal, düşünsel özelliklerini veya toplumsal ilişkilerindeki olayları hedef alan yöntemler de (psikoterapi-terapi) vardır.
Bu yöntemler ancak eğitim almış kişilerce uygulanabilir. “Psikiyatrist yalnızca ilaç verir, psikiyatrist terapi yapamaz, sadece psikolog terapi yapar” gibi bilgiler tamamen yanlıştır. Psikolog, 4 yıllık Fen-Edebiyat Fakültesi Psikoloji bölümünden mezun olmuş, psikoloji bilimiyle ilgilenen, psikolojik testleri uygulayabilen ve araştırmalarda önemli yerleri olan kişilere denir. Eğer bu kişiler daha sonra klinik psikoloji üzerine en az 2 yıl süren bir yüksek lisans/doktora eğitimi alırlarsa “Klinik psikolog” olurlar. Bunun dışında ek olarak onaylanmış bir “psikoterapi” eğitimi alırlarsa “terapi” yöntemi ile hasta tedavi edebilme yetkisine sahip olurlar. Bu kişiler terapi dışındaki diğer tedavi yöntemlerini kullanamazlar.
Ruh sağlığı sorunları tüm toplumu etkiler ve yeti yitimine yol açar: Yeti yitimi kişinin kendinden beklenen iş, okul, ev hayatlarındaki toplumsal rollerini ve kendine bakabilme işlevlerini giderek kaybetmesi veya aksatması anlamına gelir. Dünya Sağlık Örgütü’nün bir araştırmasında, dünyada yeti yitimine en çok yol açan 10 hastalıktan beşi arasında ruhsal hastalıkların bulunduğu gösterilmiştir. (Ruhsal bozukluklar altı çizili olarak belirtilmişlerdir):
1. Depresyon
2. Demir eksikliği anemisi (Kansızlık)
3. Düşme ve ev kazaları
4. Alkol kullanımı
5. Kronik kısıtlayıcı akciğer hastalığı
6. Bipolar bozukluk
7. Doğumsal anormallikler
8. Osteoartritis
9. Şizofreni
10. Obsesif kompülsif bozukluk
Dünya Sağlık Örgütü’ne göre; 2020’de depresyon, gelişmekte olan toplumlarda özellikle kadınlarda en çok yeti yitimine yol açan hastalık olacaktır. Ayrıca 2020’de tütün kullanımına bağlı hastalıklardan kaynaklanan yeti yitiminin de öne geçeceği belirtilmektedir.
Dünya Sağlık Örgütü son verilerine göre ülkemizdeki ruh sağlığına ayrılan yatak sayısı olması gerekenin onda biridir (7 bin/70 bin). Aynı şekilde ruh sağlığı hemşiresi, sosyal hizmet uzmanı, psikolog vb. diğer ruh sağlığı çalışanları sayısı da oldukça düşüktür. Son yıllarda bu nedenle Sağlık Bakanlığı tarafından her ilde birer “Toplum Ruh Sağlığı Merkezi” oluşturulması yönünde çalışmalar devam etmektedir.
Unutmayalım, Ruh ve beden sağlığı bir bütündür. Gerçek delilik ruh sağlığının bozuk olmadığını iddia ederken öte yandan ruhsal acı çekmektir.